Organizations
Life of Jesus
Bible
|
Home
1915 Süryani Soykırımı\'nın (Sayfo) 100.yıldönümü: Türkiye Cumhuriyeti döneminde SüryanilerMay,2 2015Suphi Aksoy-Yakup Nuhomu
Bir kişiyi katlederek 1000 kişiyi göçertme ve kaçırtma taktiği özellikle, Türkiye Cumhuriyeti tarafından sistematik olarak uygulandı. Bu dönemde Süryani halkının bütün tarihsel ve kültürel değerleri, toplumsal dinamikleri tahrip edildi.
Osmanlı’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sürdürdüğü katliam ve soykırımları esas alan Turancılık ve Kemalizm politikaları kendisini yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de devam ettirdi. 1921 Anayasası’ndan 3 yıl sonra 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ile Mezopotamya coğrafyasını sunni sınırlar ile dört parçaya bölen Türkiye Cumhuriyeti, 12 Eylül 1924 yılında Hakkâri’deki Doğu Süryanilere (Nasturi) karşı yeni bir katliam başlattı. Türkiye’nin başını çektiği bu katliama Mezopotamya’nın diğer parçalarının bulunduğu sömürgeci devletler de katılarak Süryani halkına karşı çok acımasız ve kanlı bir soykırım dayatıldı. Türkiye’de sürgünden kurtularak Irak’a geçen Süryaniler İngiliz denetimine girerken, 1933 yılında Irak Simele’de binlerce Süryani’yi katlettiler.
Süryaniler yoksulluğa mahkum edildi
Kapitalizm, sömürgeci devletlerin eliyle, çarpık ve derinlemesine bir sömürüyü gerçekleştirmek amacıyla Mezopotamya’ya girdiği için, bölgedeki yaşamı da alt üst etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Mezopotamya’daki petrol kaynaklarına yönelik uluslararası çıkar güçlerince bir talan başlatılmıştır. Bu talan politikası ile birlikte hiçbir zaman Süryani halkının ekonomik açıdan gelişmesine izin verilmemiştir. Mezopotamya’daki yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları talan edilirken Süryani halkı küçük üretimle uğraşmak zorunda bırakılarak büyük bir yoksulluğa bilinçli bir şekilde mahkum edilmiştir. Öte yandan bütün Mezopotamya, baştanbaşa sömürgeci orduların işgali altına alınarak, her yerde askeri karakollar, sömürgeci eğitim kurumları, her şehir, her il ve ilçede mahkemeler, cezaevleri kuruldu. Silahların gölgesinde ve yoksulluk içinde halk ağır bir yaşama zorlandı.
Silah zoru ile asimilasyon
Bütün tarihsel dinsel, kültürel değerlerin yok sayılmış, asimilasyoncu bir eğitim ve kültür politikası ile yaşamın her alanında silah zoruyla asimile edilmeye çalışılan Türkiye’de bulunan Süryaniler, 1960’lı yıllarda Avrupa ve özellikle Almanya’nın ihtiyaç duyduğu işgücü nedeniyle kapılarını açması sonucu, yeni bir göç içine girmiştir. 1980’lerde askeri cunta döneminde bu göç doruk noktasına ulaşarak, Mezopotamya’nın Türkiye kesiminde yaşayan Süryani halkının nüfusu bütün kesimlerin toplamı olarak 50 binin altına düşmüştür.
Süryanilerin 21. yüzyılda uğradığı soykırımın nedenleri
Süryani halkına karşı 1915’te yapılan soykırımcı zihniyet 21. yüzyılda da devam etmektedir. IŞİD adlı vahşet örgütü Osmanlı İmparatorluğu’nun başlattığı soykırımların bir temsilcisi olarak ortaya çıkmış ve Ortadoğu’daki bütün Hıristiyanları yok edeceğini ilan etmiştir. Çünkü Osmanlı’da olduğu gibi IŞİD ve benzeri yapılar da bölgemizdeki Hıristiyan ve Süryanileri “batılı ülkelerin işbirlikçisi ve ajanları” olarak değerlendirmekte, bölgenin kadim halkı olarak görmemekte ve onlara karşı düşmanlık yapmaktadır. IŞİD vahşet örgütünün 2014 yılının haziran ayından itibaren Suriye, Irak vd. birçok ülkede terör estirirken AKP hükümetinin bu vahşete göz yumması ve hatta altan alta destek sunması Osmanlı’yı mıras olarak devr alan Türkiye’de de AKP hükümeti İŞİD’e yakın bir zihniyette olduğunun göstergesidir. Keza IŞİD’in saldırıları sonucu Musul ve Ninova Ovası başta olmak üzere, Şengal’de yüz binlerce Êzidî yerinden yurdundan çıkartılıp büyük bir felaketi yaşarken, AKP hükümeti hiçbir şey yokmuş gibi hareket etmiştir.
Soykırım zihniyetine devam
Uluslararası düzeyde IŞİD vahşetine karşı yaşanan pasiflik AKP hükümetinin ve IŞİD çetelerinin de hoşuna gitti. Aynı yaklaşımı Gozarto (Rojawa) ve özellikle Kobanê Kantonu’na yönelik saldırılar döneminde de tekrarlayan AKP, Somali, Gazze, Kırım, Miyanmar vd. yerler için gösterdiği hassasiyet ve yaptığı yardımların yüzde birini bile kendi vatandaşlarının akrabası olan ve Irak ile Suriye’nin sınırlarında yaşayan Süryani, Kürt vd. topluluklar için yapmadı. Bu durum Türkiye’de soykırım zihniyetinin hala var olduğunu gösteriyor.
AKP Sunni bloku oluşturuyor
AKP hükümeti günümüzde işlerin IŞİD faşizmiyle yürümeyeceğini ve dünya kamuoyunun tepkisini çekmeye başladığını hissetiği için, taktik değiştirmek zorunda kalmıştır. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar batı siyasetine ayak uydurmaya başlarken Suudi Arabistan ve Mısır’la birlikte bir araya gelerek Sünni cepheyi güçlendirmeye çalışmaktadır. Batı ülkeleri ise Ortadoğu’daki mezhepler üzerinde yürüttükleri politikanın her nekadar İran’ı etkisizleştirmeyi amaçlasa da bölgedeki yapıların birbirleriyle çatışmalarına neden olmakta ve demokratik değerleri ayaklar altına almaktadır. Ancak bugüne kadar uygulanan soykırım ve katliam siyaseti de ancak halkların eşit, demokratik ve barış içinde kuracakları bir sistemle ortadan kaldırılabilinir.
Soykırım daha ince yönetiliyor
Günümüzde de yok edilmek istenen halklar direnerek sorunlarını gündeme taşıma konusunda da büyük bir mücadele veriyorlar. Dünya tarihi bu tür örneklerle doludur. Birçok halka yapılan baskılar bugün dünya kamuoyu tarafından, mahkûm edilmekte ve birçok güç geçmişinden dolayı tarihle yüzleşmekte ve hesap vermektedir. Günümüzde somürgüci devletlerin insanlığa karşı işledikleri bu suçları artık kimse savunamamaktadır. Bu yüzden de baskı ve katliam politikaları daha ince yöntemlerle sürdürülmektedir. Bu sistemin en önemli ayağı da Ortadoğu’da işletilmektedir. Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olan Süryani halkı da yürütülen bu sömürgeci politikaların, yarattığı sorunları somut olarak yaşamaktadır.
Aynı akıbeti Kürtler de yaşıyor
18. yüzyılda Avrupa önderliğinde, 19. yüzyılın ikinci yarısında Sovyetler ve Amerika önderliğinde, 1990’lardan sonra da real sosyalizmin çöküşüyle birlikte Amerika önderliğinde gelişen dünya düzeninde, Süryani halkına hiçbir şekilde yer verilmemiştir. Dünyada küçük-büyük birçok halk ve topluluğa ulusal hakları tanınırken Süryani halkına vatansızlık ve yok oluş dayatılmıştır. I. Dünya Savaşı’nın gölgesinde gerçekleştirilen 1915 Soykırımı’nda 500 bin Süryani insanı kurban edilirken 1924 yılında Hakkari’de yaşayan doğu Süryaniler (Nasturi) sürgün edildi ve 1933’te Simele’de Irak Arap yönetimi tarafından on binlerce Süryani katledildi. II. Dünya Savaşı’nda ise uygulanan değişik baskı politikalarıyla Türkiye’deki Süryanilere göç ve vatansızlaştırma dayatıldı. 1970’lerden sonra ise Süryaniler değişik biçimde katledilerek Türkiye’deki Süryani varlığı bitirilmeye çalışılmış, katliamlar ulusal ve uluslararası alanda hiçbir şekilde ele alınmamıştır. Aynı akibeti bugüne kadar komşu Kürt halkı da yaşıyor.
Hiç kimse sesini çıkarmadı
Lozan Antlaşması’nın açık hükümlerine rağmen, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası hiçbir kurum Süryanilerin yok sayılmasına karşı kılını kıpırdatmadı. Süryani halkı, 6000 yıllık tarihiyle, diri diri mezara gömülmeye çalışıldı. Dolayısıyla geçmişin, kaba ve toplu katliamları yerine ince yöntemler almaya başlandı. Bir kişiyi katlederek 1000 kişiyi göçertme ve kaçırtma taktiği özellikle, Türkiye Cumhuriyeti tarafından sistematik olarak uygulandı. Bu dönemde Süryani halkının, bütün tarihsel ve kültürel değerleri, toplumsal dinamikleri tahrip edildi. Dikenli tellerle, mayın tarlalarıyla birbirinden izole edilen Süryani halkının eğitimi, kültürü, adı, dili ve her türlü hakkı yasaklanarak, dinsel değerlerine, kurumlarına teslimiyeti dayatılarak, hakaretlere maruz bırakarak ve her türlü baskı meşrulaştırıldı. Süryani halkının ulusal iradesini, kimliğini, demokratik ve özgür yaşama hakkını, tarihini dile getirenler şiddetle cezalandırıldı. Yetmedi fiziksel varlığını ortadan kaldırmak için katliamlara girişildi. Yapılan bütün bu siyasi uygulamalar, haksızlıklar ve katliamlar herkesin gözü önünde yapılmasına rağmen maalesef hiç kimse sesini çıkarmadı.
Sadece anayasalarına bakmak yeterli
Yukarıda saydığımız politikaları, Süryani halkına dayatan sömürgecilerin bu amaç ve hedeflerini görebilmek için, sadece anayasalarına bakmak bile yeterlidir. Çünkü Mezopotamya’da bulunan devletlerin anayasalarının -yeni Irak ile Kobanê, Efrîn ve Cizîrê’deki kanton anayasaları hariç- hiçbirinde Süryani halkından ve haklarından söz edilmemiştir. Çünkü bu devletlerin anayasaları egemen ulus şövenizmiyle hazırlanmıştır. Bugüne kadar da hukuk, adalet, kültür, ekonomi ve siyaset mekanizmaları bu çerçevede işletildi.
Süryani halkının yaşadığı sorunların çözümü
Bunun yanında; Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesi için tek ulusçu ve soykırımcı zihniyetten kurtularak, çoğulcu çağdaş ve halkların cumhuriyetine dönüşüp Ortadoğu’ya demokratik bir model olması gerekir. Halkların kaygı, korku ve güvensizliklerinin giderilmesi için, Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesi ve 1915 Soykırımı kabul etmelidir. Türkiye ve AKP anlayışı, IŞİD vb. yapılardan desteğini kesmesi ve bölgede halifeliğe dayalı yeni bir imparatorluk hegemonyası kurma hayallerinden vazgeçmelidir. Kürt özgürlük hareketi tarafından başlatılan barış ve demokratik çözüme, taktiksel yaklaşılmamalıdır. Halkların demokratik ve ortak yaşamı yeniden inşa etme zemininin geliştirilmesi için çağdaş bir anayasa yapılmalıdır. Uluslararası kurum kuruluşların ve ilerici dünya kamuoyunun Türkiye’deki demokratikleşme ve Ortadoğu’yu kaos, savaş ve insani krizlerden kurtarma projelerine destek vermelidir. Süryani halkının Mezopotamya, Anadolu ve Kürdistan’ın yerli kadim bir halkı olarak kabul edilmesi, değer ve kimliğinin güvence altına alınması ise bir zorunluluktur.
Süryanilerin çözüm çizgisi HDP
1915 Soykırımı ile başlayan süreç, Süryani halkını yok olmanın eşiğine getirmiştir. Günümüzde kendi topraklarında yok olmakla yüz yüze kalan Süryani halkının sorunlarının çözümü Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesine bağlıdır. Özlenen demokratikleşmenin ise statükocu egemen güçlerle olmayacağı aşikârdır. Çünkü bu güçler yıllardır inkârcı bir zihniyete sahip ve farklı kimlikleri yok etmeyi hedeflemişlerdir. Dolayısıyla ezilenlerin yeni bir mücadele ve ortak yaşamı geliştirme perspektifine ihtiyaç vardır. Bölgemizdeki gelişmeler, halkların özgürlük mücadelesi ve özellikle Sayın Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu halkları için geliştirdiği “Demokratik Konfederalizm” perspektifi bu anlamda güçlü ve yeni bir alternatifi ortaya koymaktadır. HDP de bu mücadelenin önemli bir bileşkesidir. Bunun için Süryani halkı Türkiye’de demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği savunan halklar ve toplumsal kesimler arasında ayrımcılık yapmayan HDP çizgisini desteklemekte ve çözümü bu çizgide görmektedir.
Özgür Gündem Gzete
|
|
The Western Archdiocese of the Syriac Orthodox Church of Antioch,
providing spiritual guidance and leadership to the Syriac Orthodox
community, is a 501 (c) (3) non-profit, tax-exempt organization
comprised of 18 churches and parishes in 17 western states. It was
established in 1952 as the Archdiocese of the Syrian Orthodox Church
encompassing the entire United States and Canada. In November 1995 by
the Holy Synod, the Western Archdiocese was formed to exclusively
serve the 17 states of the western half United States.
417 E. Fairmount Rd., Burbank, CA 91501
Tel: (818) 845-5089 Fax: (818) 953-7203
E-mail: bishopric@soc-wus.org
|
|